27 Şubat 2016 Cumartesi

Gezgin Pandalar


Size bugün yazın gittiğimiz tatilimizle ilgili yazmayı planlıyorum. Aslında planlamıyordum, içimden deli gibi gece 11 de yaptığım poğaçaları göstermek vardı ama onu da anlatırım bir ara. Şu an gösterecek bir tabak kalmadı ama fotoğraflar baki. Hadi durun dayanamadım göstereceğim bebeklerimi.





Tarif inanılmaz basit pişme süresi 25 dakika başından ayrılamadım gördüğünüz gibi. Panda aşkınaa nasıl kabardılar baksanıza. Becerikli Panda.



Neyse biz konumuza gelelim, mayıs ayı geldiğinde, eşimin iş durumundan dolayı maalesef sadece Haziran ayında tatile gidebiliyoruz. Aramızda kalsın hiç sevmiyorum, çok erken bence daha tam ısınmamış oluyor hava, temmuz çok ideal bence. Ayrıca geri kalan 2 ay boyunca insanların tatil fotoğraflarını görüp asırlar önce gitmiştik biz diye hayıflanıyorum. Neyse, okur mokur elimizdekinden de olmayalım değil mi? 


Geçen yaz yunan adalarına gitmeye karar verdik. Ben inciğini, cinciğini çıkartıp güzel bir program yaptım çünkü eşimin böyle bir şeye vakti yok. Aslında onun hiç bir şeye vakti yok. Çok çalışıyor..

Biraz takıntılı bir kişilik olduğumdan, otelleri, turları didik didik ettim. Daha ben gitmeden namım oraya gitmişti. Tekneyle yolculuğumuz başladı. Eşim elinde kamera sürekli fotoğraf çekerken ben teknenin içindeki büfede duran yunanlı bir teyze ile sohbet ediyordum. Konuşturalım ingilizcemizi biraz pratik yapalım bebeğim. Kadından ayak üstü bir sürü bilgi edindim. Dediği hiç bir yere de gitmedim. Sorunlu manyak panda.

İlk durağımız Kos adası idi. Kos, çok güzel, sevimli bana göre tatil yapılabilecek ve diğer yunan adalarına göre ucuz bir ada. Plajları, balık lokantaları, gezilecek yerler, gece hayatı tam bana hitap eden cinsten çünkü çok hesaplı.
Vukuatsız, sorunsuz, otelimize yerleştik. Eşim biraz dinlenelim sabah 3 ten beri ayaktayız dediğinde ben plaj kıyafetlerimi giymiş çıkmak için hazırdım bile. 

Tatile ilk uçakla gideceksin arkadaş. Tatilde uyumayacaksın. Ben sabah 6 da kalkıp şezlong ve şemsiye kapmak için koştur koştur otelin sahiline inen bir pandayım. Sonra kavga gürültü eşimi uyandırırım, tamam sabah 3 te uyumuş olabiliriz ama öğlen saatinde istakoza dönüşürken o şemsiye için bana dua edecek. Ayrıca kimse mıncıklamadan açık büfenin tadına varmak en güzeli. Zaman kısıtlı nasılsa eve dönünce yayacağız yine ayran gibi.. 

Neyse bisiklet kiraladık. Havlumuzu da attık sevimli pembiş bisikletlerimizin sepetine. Koy koy gezip canımız nerede isterse orada denize girecektik. Özgür ruhlar, bağımsız pandalar.. Ha işte sorun orada başladı. Şimdi koylar biraz merkezin dışında olunca bisikletle tıkanıyorsunuz. Yani biz tıkandık. Bir de gelip geçen benim lastiğime bakıyordu. Benim lastik dümdüz. Patladı mı acaba dedim indim baktım yoo normal ama binince dümdüz e tabii garibim taşımıyor. En son Büyük ada da bisiklete binmiştim. Fayton yolundaki bütün bokların üzerinden geçip en son en kallavisine saplanmıştım. Kiraladığım yer laf etmesin, ayıp ta olmasın diye günün bir kısmını bok temizleyerek geçirmiştik. 
Burada bok yoktu da arkadaş bitmiyor yol. Geri dönüp normal insanlar gibi otobüse binmeye karar verdik. Yolda dondurma molası vermeyi ihmal etmedik. Bisikletten bir süre inemedik. Monte olmuşuz. Bacaklarımız kapanamıyor. Otobüste yan yana oturamadık Allah tan dolmadı da. Rahat rahat gittik. 1.5 saat yol gittikten sonra harika bir plaja vardık. (zaten bisikletle gidemezmişiz) Paradise Beach..

                                                            
Hakikaten cennetten bir köşeydi. Harika bir koy, dümdüz bir deniz ve bembeyaz kumlar.Şu denizin güzelliğine bir bakın. İçesi gelmiyor mu insanın? Benim geliyor yani belki bu sayede bir iki karides ve balık ta yutarım. Zaten en büyük hayallerimden biri dev akvaryum kurup içine istavrit, hamsi atıp onları oltayla avlayıp yemek.

Otobüs yalnız taaa tepede bırakıyor bizim için eziyetli kısım başladı bayağı bir yürüdük. Şezlongumuza yerleştik fakat benimki kırıkmış oturunca tamamen kuma gömüldüm. Şanslıyımdır.  O kadar şezlongun arasından bulurum. Ama o da bir matematik. Şimdi denize yakın olan olsun ama restorana da yakın olsun, o zaman ön sıranın sol tarafı olsun. Diğer şezlonglarla uzak olsun ki millet koşarken kum sıçratmasın, ama denize gireceğimiz yer de vıcık kalabalık olmasın. Çok sabırlı bir kocam var benim. Bazı uyuz zayıf çiroz kızlar güldü. Orta parmağım istemsizce kalkıyordu taa ki benimki bir daha seni bir yere götürmem diyene kadar. Gazla çalışırım ben. 

Suyla buluşma efsaneydi. Nasıl özlemişim. Denizi daha çok seviyorum ben. Havuz saçma geliyor. Küvet gibi. Deniz uçsuz bucaksız ne çıkacağı belli değil içinden. Severim gizemi. Neyse biraz tuzlandıktan sonra (1 saat sudan çıkmadık adam suda deniz yataksız uyuyabiliyor tanık oldum yeminle. Üstüne bir de bütün viral yollarını olağanüstü bir gürültüyle temizledi, gargarasını da yaptı) restorana çıktık. Hafif bir şeyler yiyelim dedik. Pattis kızartmamı tırtıklayıp sırada hamburgerimi bekliyordum. Kadının biri ingilizce güzel mi dedi? Bildiğin pattis teyzoş güzel tabii dedim. Tam olarak öyle demedim tabii bu içimden dediğim. Güzel olduğunu söylediğimde evet çünkü o benim bir süredir yiyiyorsun biraz da ben alabilir miyim dedi. Ufak bir karışıklık olmuş Allahtan sempatik bir kadındı benimkini ona verdim halloldu sorun. İlerleyen saatte patatesini yediğim kadın ve ailesiyle yeyip, içip eğleniyorduk. Girişimci sosyal panda. 

Daha çok yer gezildi mesela Zia Dağı var. Dünyanın en güzel güneş batma manzarası buradaymış onu da çok tavsiye ederiz. Hemen hemen her restoranda oturup yiyebilirsiniz, fiyatlar gelen meze ve balığa göre çok uygun. Tekne turları çok başarılı. Bu sayede diğer yunan adalarına gidebiliyorsunuz. Daha neler var neler hepsini yazsam çok uzun olacak o yüzden bir de eşek maceramızı yazıp Kos defterini kapayalım. 

Therma diye bir bölge varmış. Denizin içinde minik bir havuz oluşmuş ve orası şifalı termal suyuymuş. Oraya gidin dediler. Biz de yine otobüsle gittik fakat yine bir dağ tepesi taaa aşağıya toprak yoldan inmek gerekiyor. İndik tabii. İnerken 2 kere düştüm. Toprak yol parmak arası terliklerle inilmiyor aklınızda olsun. Uçsuz bucaksız toprak yollarda yolun kenarında sürüklenen çalılar gibi yuvarlandım ama kalkmasını da bildim.  Minnak bir yer gerçekten nefis görünüyordu ama çok kalabalıktı. İnsanları izleyip fotoğraf çekip dönelim dedik. Dönelim de nasıl çıkacağız ayaklarım kopmuş. Aha o da ne eşek taksi !!
Nasıl güzeller.. O şapkaları süsleri canlarım benim. Güzel gözlülerim. Eşimle o tarafa yöneldik fotoğraf çektik ardından adam niyetimi anladı herhalde No Nooo diye eliyle hayır olmaz nooo demeye başladı. Çocuklar ve normal ebatlar içinmiş bu taksi hizmeti. Kilo sınırı var. Sevdiceğim "hayvancağız helak olur sen binersen yazık günah sahibi de panik yaptı yürü gidelim" dedi. Zaten eşekle kilolarımız eşit neredeyse sadece şaka yapmak istemiştim ama anlamadı şapşikler.. Bir de aramızda kalsın güldüler çok utandım ve üzüldüm. Ayın birinde rejime başlayıp Kos a gidip o adamı bulup o eşeğe bineceğim! 

Sonuç olarak Kos gerçekten görülesi çok güzel bir tatil adası. Gezilecek, görülecek, anlatılacak, fotoğraflanacak çok şey va. Belki daha sonra başka noktalarını da ele alırım. Sormak istedikleriniz olursa seve seve cevaplarım. Neredeyse sokak sokak ezberledim çünkü. Okuyan gözleriniz, yprumlayan parmaklarınız dert görmesin.Bir sonraki postta görüşmek üzere pai.









Hiç yorum yok: